Uygarlığın Temel Bileşenleri

Uygarlığın Temel Bileşenleri

Uygarlık, insanların kentsel yerleşim ağları geliştirmeye başlamasıyla ortaya çıkan karmaşık bir yaşam tarzını tanımlar. İlk uygarlıklar MÖ 4000 ile 3000 yılları arasında, tarım ve ticaretin yükselişinin insanların fazla gıda ve ekonomik istikrara sahip olmasına izin verdiği zaman gelişti. Pek çok insan artık çiftçilik yapmak zorunda değildi, bu da nispeten sınırlı bir alanda çok çeşitli mesleklerin ve ilgi alanlarının gelişmesine izin verdi.

Medeniyetler ilk olarak Mezopotamya'da ve daha sonra Mısır'da ortaya çıktı. Ardından MÖ 2500 dolaylarında İndus Vadisi'nde, MÖ 1500 dolaylarında Çin'de ve yaklaşık MÖ 1200'de Orta Amerika'da geliştiler.

Uygarlığın Özellikleri

Bütün medeniyetlerin belli özellikleri vardır. Bunlar; büyük nüfuslu merkezler, anıtsal mimari ve benzersiz sanat stilleri, paylaşılan iletişim stratejileri, bölgeleri yönetmek için sistemler, karmaşık bir iş bölümü ve insanların sosyal ve ekonomik sınıflara bölünmesi gibi özelliklerden oluşur.

Kentsel alanlar

Büyük nüfus merkezleri veya kentsel alanlar medeniyetlerin gelişmesine izin verir ancak bu merkezlerin dışında yaşayan insanlar da hala o bölgenin medeniyetinin bir parçasıdır. Uygarlıkların kırsalda yaşayan sakinleri, mallarını ve hizmetlerini düzenli olarak şehir sakinlerine satan çiftçilerden, balıkçılardan ve tüccarlardan oluşabilir. Örneğin günümüz Meksika'sındaki Teotihuacan'ın büyük şehir merkezinde MS 300 ile 600 yılları arasında 200.000 kadar sakin yaşıyordu.

Teotihuacano uygarlığının gelişmesi, kısmen şehri çevreleyen zengin tarım arazileri sayesinde mümkün olmuştur. Arazi işlendikçe, daha az sayıda çiftçi daha fazla insana mısır ve fasulye gibi daha fazla temel gıda kaynağı sağlayabiliyordu. Ticaret, Teotihuacan'ın kentsel gelişiminde de rol oynadı. Teotihuacan'ın zenginliği ve gücünün çoğu, kesme aleti olarak oldukça değerli, sert bir volkanik kaya olan obsidyen yataklarının kazılması ve ticaretinden kaynaklanıyordu. Teotihuacano tüccarları, Teotihuacano yerleşim yerlerine ithal edilen mal ve hizmetler karşılığında çevredeki kültürlere obsidiyen ticareti yapmıştı.

Anıtlar

Tüm medeniyetler, büyük anıtlar ve yapılar inşa ederek miraslarını korumaya çalıştılar. Bu, binlerce yıl önce olduğu gibi bugün de geçerli. Örneğin, geç Demir Çağı boyunca Zimbabve Krallığı'nın başkenti olan Büyük Zimbabve'deki eski anıtlar, modern Zimbabwe ülkesinde hâlâ siyasi gücün bir sembolü olarak kullanılıyor. 20. ve 21. yüzyıllarda yaklaşık 40 yıl Zimbabwe'yi yöneten Başkan Robert Mugabe gibi politikacılar, tüm siyasi kimliklerini, kendilerini eski uygarlığın anıtsal mimarisiyle ilişkilendirerek inşa ettiler.

Medeniyetleri tanımlayan tek şey binalar değildir. Örneğin, ülkenin bayrağında ve para biriminde de görünen ve "Zimbabwe Kuşları" olarak bilinen stilize taş heykeller, Zimbabwe'nin bir amblemi olmaya devam ediyor.

Paylaşılan iletişim

Paylaşılan iletişim, tüm medeniyetlerin sahip olduğu başka bir unsurdur. Paylaşılan iletişim; konuşma dilini, alfabeyi, sayısal sistemleri, işaretleri, fikirleri ve sembolleri içerebilir. Teknoloji, ticaret, kültürel alışveriş ve hükümet için gerekli altyapının geliştirilmesini ve medeniyet boyunca paylaşılmasını sağlar. Örneğin, İnka uygarlığının bilinen bir yazısı yoktu ancak karmaşık khipu muhasebe sistemleri, uygarlığın And Dağları'nın uçsuz bucaksız arazisinde nüfus ve üretim sayımları yapmasına izin vermişti.

Özellikle yazılı dil, uygarlıkların kendi tarihlerini ve günlük olayları kaydetmelerine olanak tanır. Bu, eski kültürleri anlamak için çok önemlidir. Dünyanın bilinen en eski yazı dili, MÖ 3100 civarında Mezopotamya'da gelişen Sümercedir. Erken Sümer yazısının en bilinen biçimine çivi yazısı deniyordu ve farklı üçgen şekillerinden oluşuyordu. Bu yazı; vergilerin, bakkal faturalarının ve hırsızlık gibi şeyler için yasaların kaydını tutuyordu.

Altyapı ve yönetim

Tüm medeniyetler hükümet yönetimine, yani bürokrasiye dayanır. Belki de hiçbir uygarlık bunu Eski Roma'dan daha iyi örnekleyemez. Toprakları, Akdeniz havzasından kuzeyde Büyük Britanya'nın bazı bölgelerine ve doğuda Karadeniz'e kadar uzanan Antik Roma, bu kadar geniş bir alanı yönetmek için etkili bir hükümet idaresi ve altyapı sistemine ihtiyaç duyuyordu.

Romalı liderler, yönetim için kanunlara güvendiler. Bu, Roma topraklarının farklı bölgeleri arasında olduğu kadar zengin ve fakir, erkek ve kadın arasında da kanunların yapılandırılmasına yardımcı oldu. Altyapı konusunda ise mühendislik, Roma yönetiminin kilit bir parçasıydı. Romalılar, uzak bölgeler arasındaki iletişimin olabildiğince verimli olması için bir yol ağı inşa ettiler. Kasabalara tatlı su sağlayan su kemerleri gibi gittikleri her yerde kendi yapılarını inşa ettiler.

Sınıf Yapısı

Medeniyetlerin gelişmesinin anahtarı olan son unsur, insanların sınıflara bölünmesidir. Bu, iki kısma ayrılabilen karmaşık bir fikirdir: Gelir ve yapılan işin türü. Sınıflar, gelirlerine göre bölünmüş insan grupları anlamına gelebilir. Bu bölünme bazen "ekonomik sınıf" olarak nitelendirilir. Bazen de insanların yaptığı iş türüne atıfta bulunabilir. Örneğin Eski Çin uygarlığında, dört ana sosyal sınıf türü vardı: Akademisyenler ve siyasi liderler, çiftçiler, sanatçılar ve tüccarlar.

İlginizi Çekebilir

Yükleniyor...
Yükleniyor