Geleceği Konuşalım: Dijitalleşme ve 5G Teknolojisi

Pandemi ile birlikte hızlanan dijitalleşme süreçleri ve yakın gelecekte hayatımıza girecek olan 5G teknolojisi, iş dünyasından gündelik yaşama kadar her alanda büyük bir dönüşüm yaratır. 5G teknolojisi, mobil iletişimde devrim niteliğinde yenilikler sunarken, sürdürülebilirlik ve teknoloji arasındaki ilişkiyi de derinlemesine etkiler.

Bu bölümde, dijitalleşmenin pandemi dönemindeki hızlı yükselişi ve 5G teknolojisinin sunduğu yenilikler ele alınacak. Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Hasan Süel, 5G'nin iş dünyasında ve toplumsal sürdürülebilirlikte nasıl bir devrim yaratacağını, teknolojinin geleceği nasıl şekillendireceğini tartışıyor. Yeni nesil iletişim teknolojilerinin hayatımıza katacağı yenilikler ve bunların etkileri üzerine aydınlatıcı bir sohbet sizleri bekliyor.

Cüneyt Toros: Yapı Kredi ile Geleceği Konuşalım podcast kanalına hoş geldiniz. Yaşamımıza yön veren konuları konuştuğumuz kanalımızda bugün, pandemiyle birlikte hızlanan dijitalleşme ve 5G teknolojisi üzerine sohbet edeceğiz. Pandemi dönemiyle birlikte şirketlerin dijitalleşme eğilimleri herkesin bildiği gibi hız kazandı. İletişim teknolojilerindeki hızlı değişim özellikle mobil teknolojilerin önemini arttırdı. Yakın zamanda gündemimize girmesi beklenen 5G teknolojisi ile birlikte gündelik hayatımızda kullanmaya başlayacağımız yepyeni uygulamalarla karşılaşabileceğiz. Bugün 5G teknolojisi ile birlikte mobil teknolojileri sürdürülebilirlik teknoloji ilişkisini Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Sayın Hasan Süel ile konuşacağız. Hasan Bey yayınımıza hoş geldiniz.

Hakan Süel: Hoş bulduk.

Pandemi dönemi ve dijitalleşme

Cüneyt Toros: Pandemi dönemiyle birlikte bir yeni normal, yeni iş yapma biçimleri, yeni bir hayat tarzı bütün hepimizin artık kanıksadığı bir durum haline geldi. Aslında sizin de yönetici olduğunuz Vodafone ve diğer bütün operatörlere de daha fazla sorumluluk ve iş düştü bu dönemde. Bu dönemi biraz anlatabilir misiniz? Neler yaptınız? Bundan sonra bu süreç aynı böyle bu şekilde devam etmesini bekliyor musunuz? Yoksa tekrar eski düzene dönülebilir mi?

Hakan Süel: Evet, herkesin aslında cevabını aradığı bir soruyu sordunuz. Ben de kendi perspektifimizden cevaplamaya çalışayım. Şimdi pandemi süreci, tabi sizin de değindiğiniz gibi aslında paradigmaların değiştiği ama bir yandan da telekomünikasyon sektörü olarak bizim toplumdaki ve ekonomideki rolümüzün ve faaliyetlerimizin ne kadar hayati olduğunu tüm toplumun tekrar anladığı bir dönemdi. Bu dönemde insanların birbirleriyle bağlantıda olması, işletmelerin uzaktan çalışma modeliyle faaliyetlerini sürdürebilmesi, sağlık hizmetlerinin aksamadan verilebilmesi ve tabi en çok bizim aşina olduğumuz öğrencilerin uzaktan eğitim almaya devam edebilmesi için şebekelerimiz ve uzman ekiplerimiz ile birlikte toplumun hizmetinde olduk. Şöyle ben gözümü kapatıp düşünüyorum da ya bu bağlantı ya bu yatırımlar ya bu telekomünikasyon hizmeti köprü görevi gören bu hizmet olmasaydı

pandemiyi çok daha zor geçirirdik, çok daha büyük yaralar alındık. O yüzden biz sektörümüzün önemini ve yatırımlarımızın değerini anladığı bir süre oldu bizim için. Kimse hazırlıklı değildi. Bu yüzden beklenmedi, hızla yayılan ve pek çok bilinmeyeni olan bir salgınla karşı karşıya kaldık. Şoku erken atlattık, erken önlemler aldık. Hem ülkemiz hem de sektörümüz aslında iyi bir sınav verdi, doğru tedbirler alındı. Topyekün bir mücadele verdik. Şirketler de sadece devlet değil şirketler de kaynaklarını seferber ederek burada toplumsal sürdürülebilirliğe katkıda bulundu. Bence hani geriye dönüp baktığımızda ben 2020'yi biraz daha beraberlik, birlik, dayanışma yıllı olarak da hatırlayacağımızı düşünüyorum. Ben biraz daha olumlu düşünen bir insanımdır. Olumsuz taraflarını ön plana çıkartmaktansa böyle bir cevap aklıma geldi.

Şirketler ve dijitalleşme

Cüneyt Toros: Peki ayak uydurduğumuzu söylediniz. Şirketler açısından baktığınızda tabii ki sizin asli işinizdi ve hızla ayak uydurdunuz bu. Genel olarak şirketlere baktığınızda orada verdikleri yani hızlanan dijitalleşme dönemine ayak uydurmasını genel olarak sektörleri nasıl buluyorsunuz şirketlerin Türkiye'de?

Hakan Süel: Ya şimdi şöyle, bu da çok güzel bir soru. Şimdi bir ayak uydurmaya mecbur kalmak var, bir de ayak uydurmaya gönüllü olarak yapmak var. Biz bir kere ülkemizdeki insanların dijitalleşmeye olan yatkınlığını çok yüksek buluyoruz. Bunu bize 2006'dan beri Türkiye'deki yatırım serüvenimiz de, tecrübemiz de gösterdi. Türk insanı hayatının içine dijitali koymayı isteyen, seven ve dijitalleşmeyle rekabetçiliği, tasarrufu, daha hızlı, daha geniş bir alana yayılmayı tercih eden bir toplumuz. Salgın döneminden önce bunu gönüllü olarak yapan şirketler vardı, ağ dijital altyapısını geliştirip, dijitalleşmeyle yeni pazarlara giden ve belli maliyet tasarrufları getiren şirketler sayısı günden güne artıyordu. Ama tabi pandemiyle beraber şirketler artık dijitalleşmenin bir olmazsa olmaz olduğunu, eğer bir büyüme olacaksa ancak dijitalleşmeyle olabileceğini, özellikle global anlamda rekabette bir adım önde olmak için dijitalleşmenin gerekliliğini gördüler ve ana odağına alındı dijitalleşme pandemiyle beraber. O yüzden biz de bunun bilinciyle dijitalleşmenin gücünü kullanarak tüm müşterilerimize kesintisiz ve güvenli erişim sağladık. Rekabet artık dijitalde, bu sadece Türkiye için geçerli bir dinamik değil, dünyanın birçok ülkesinde bunu da görüyoruz.

O yüzden hız kesmeden, nefes almadan yatırımlarımıza devam edeceğiz, dijitalleşmeyi odağına koyacak şirketlerin yanındaki en önemli ortağı olacağız.

Cüneyt Toros: Yani daha önce şirketler biraz evet maliyetler açısından bu dijitalleşme süreçlerine bakıyorlardı. Şimdi biraz pandemi sırasında ve sonrasında anladığım kadarıyla işin sürdürülebilirliği anlamında hem de biraz toplumsal fayda bazında bakmaya başladılar ve daha hızlı hareket ediyorlar diye özetleyebilirim.

Hakan Süel: Doğru.

5G teknolojisi ve gelecek

Cüneyt Toros: Peki, şimdi biraz yine ileriye doğru konuşalım, bundan sonra teknoloji nereye doğru evriliyor? 5G gündemimizde, hayatımızda değil henüz ama 5G hayatımızda neler değiştirecek mesela, öyle başlayalım. Biraz geleceğe yönelik konuşalım.

Hakan Süel: Evet, yani geleceğe konuşmak her zaman heyecanlı, her zaman güzel. Bir kere bizim sunduğumuz teknoloji baş döndürücü bir hızla ilerleyen bir teknoloji ve transformatif, dönüştürücü bir gücü var. Bunu pandemide de gördük, daha önce de gördük, ileride de göreceğiz. Geleceği şekillendiren bir sektörüz ve yani son 15-20 yılda da gördüğünüz gibi nesiller birbiri üzerine geliyor. İşte 2G ile başladık, 3G, 4G ile beraber şimdi 5G konuşuyoruz.

Aslında bu jenerasyonlardaki artışın altında yatan yani böyle 5G, 6G gibi böyle rakamların artması, bir yatırımların artması, altyapı yatırımlarının artması, altyapı yatırımlarının üzerinde faaliyet gösteren üst yapı çeşitliliğinin ve kapasitelerinin artması, işte akıllı telefon gibi, uygulamalar gibi, akıllı bilgisayarlar gibi... Bir yandan da bu yatırımlar ve hem alt yapı hem üst yapı yatırımlarıyla beraber, bağlantı hızının ve bağlantı kapasitesinin, kapasite ne demek?

Hani sadece ikimizin aynı anda aynı hıza erişmemiz değil, bizim çevremizdeki aynı anda 500 kişinin de o hıza erişebileceği bir yatırım ortamının sağlanması. 5G'nin en önemli özelliği bu hızı, bu kapasiteyi bize getirecek. Bir de bizim hep alışık olduğumuz insanın insanla internet ve telefon görüşmeleri idi. Artık nesnelerin internetinin olduğu ve buna benzeyen teknolojileri de hissedeceğimiz bir dönem bizi bekliyor. Evlerin daha akıllı olacağı, sokaklarda bulunacak yüzlerce sensörle hayatımızın tümden değişeceği, kişiselleştirme de yepyeni bir dönemi geçeceği bir geleceğe doğru gidiyoruz. Ve bunun en önemli yapı taşı 5G olacak.

Yani Bağdat Caddesi'nde sürücüsüz bir arabayı hayal edebiliriz 5G'de. Eğer bu araba Bağdat Caddesi'ne kurulmuş olan small cell dediğimiz küçük baz istasyonlarıyla fiber altyapı üzerinden bağlantıda olup önünde bir cisim veya bir insan gördüğü zaman fren komutunu sensöre, sensör merkezi merkezde arabaya getirebilecekse bu hayatımızda dönüştürücü bir gücü olacak. Eğer bir doktor uzaktan ameliyat yapabilecekse, eğer İstanbul'daki bir iş makinesi Ankara'daki bir operatör tarafından kontrol edebilecekse bu hayatımızda bugüne kadar tatmadığımız verimlilikleri getirecek. Ama bunun resetesi Cüneyt Bey, tabii ki yatırım. Yani bu yatırım yapmadan yeni nesile geçemeyiz.

Şirketler ve toplumsal sürdürülebilirlik

Cüneyt Toros: Yani bu eski science fiction filmleri gibi şahsen bunu kendi adıma benim hayal edebileceğimi ya da bu kadar yakınsayacağını hiç düşünemezdim ama çok hızlı geldi. Bu sizin anlattığınız biraz önceki işte sürücüsü arabalar ya da uzaktan ameliyatlar yapılmaya başlandı. Sanki biz bizden 2-3 jenerasyon sonra gelir diyorduk ama çok hızlı bir anda bu süreç hızlandı teknolojide. Şimdi bir de toplumsal sürdürülebilirlik diye artık hepimizin bütün şirketlerin oldukça önem verdiği ve önem vermesi de gereken bir kavram ortaya çıktı ve bu biraz pandemiyle beraber sanki şirketlerin bu konuda farkındalığı mı arttı yoksa bana mı öyle geliyor? Siz ne düşünüyorsunuz? Ya da artık ise bunu ne tetikledi Hasan Bey?

Hakan Süel: Şimdi Cüneyt Bey yani sorduğunuz soruların hepsi böyle derin kuyular, çok güzel sorular. Zamanımızı da doğru kullanmak için cümlelerime çok dikkat edeceğim. Şimdi bir kere şuradan başlayayım. Şirketlerin toplum içindeki algısı değişiyor. Değişti ve değişmeye devam edecek. Yani iyi bir şirket sizin için tanımı 10 sene önce neyse bugün aynısı değil. Dolayısıyla şirketlerin silkinip amaçlarını, varoluş sebeplerini, içinde bulunduğu coğrafyadaki rolünü tekrar masaya yatırması lazım. Artık sadece ürettiğini satan, geliştirdiği ürün hizmetinden para kazanan bir iş modeli yok. Biz burada, hem Vodafone grubunun da bize verdiği vizyonlar, biz bu silkinmeyi uzun dönemce yaptık. Ve dedik ki biz amaç odaklı bir şirket olacağız.

Yaptığımız her iş bir amaca dokunacak ve bu bize ilham verecek. O yüzden bu çok önemli ve biz pandemiye bu bilinçle, bu sorumlulukla yakalandık. Yani pandemi döneminde bu bizim odak alanımızdı. O yüzden çok önemli adımlar attık. Dedik ki şebekelerimizin hizmet kalitesini arttıracağız, azaltmayacağız. Bu çok önemliydi. Kritik kamu hizmetlerinin sürekliliğini sağlamak, şeffaf bilgi akışını geliştirmek, evdeki yaşamı ve evden çalışmayı kolaylaştırmak ve iş dünyasına destek olmak ve bu dönemde özel öneme sahip kamu kurumlarına ve şirketlere mobil verilerle ışık tutmak diye böyle beş alanda kendimize bir görev edildik. Ama tabi en önemlisi yaşamı kolaylaştırma hedefiydi. Yani birkaç örnek vermem gerekirse sosyal sorumluluk desteklerimiz de oldu. Hastanelere solunum cihazı bağışladık. Biz Bize Yeteriz Türkiye'm kampanyasına destek verdik. Huzurevlerine ulaştık, tablet internet verdik. Bakımımızın bünyesinde çocuklara online kodlama eğitimleri verdik. Yani o kadar çok konu var ki kadına şiddet konusunda kırmızı ışık uygulamamızı tekrar bir canlandırdık, yeni modüller ekledik. Tek tek saymak istemiyorum burada ama öğrencilerimizin gigabayt ihtiyacını kısmen karşıladık. Çalışanlarımızı bu konuda toplumsal sürdürülebilirlik anlamında yakın durduk, onlara destek vermeye çalıştık. Saymakla bitmeyen birçok iş yaptık. Dönüp baktım da şimdi 2020'de...

Cüneyt Toros: Yani Vodafonun öncelikleri olduğunu biliyoruz. Gerçekten de çok fazla bu alanda faaliyeti var. Peki genel olarak baktığınızda pandemiyle şirketlerin bu alanda daha hassas olmaya başladığını görüyor musunuz Türkiye'de? Sanki ben öyle bir şey hissediyorum. Yani artık bütün şirketler, siz biraz önce başladınız ama pandemiyle birlikte böyle bu konulara toplumsal sürdürülebilirlik alanında sahip çıktıkları belli konuları oldukça fazla eğilmeye başladılar gibi geliyor. Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Hakan Süel: Ya ben de sizin gibi düşünüyorum aslında bu mevsim bir anda değişmedi Cüneyt Bey. Aslında bir mevsim değişikliği vardı. Bu demin bahsettiğim algı, şirketlerle toplum arasındaki algı olayı pandemi bunu biraz hızlandırdı. Buna daha önce hazırlıklı olan şirketler daha etkin davrandı pandemi döneminde. Hiç hazırlığı olmayan şirketler de zorunlu bir şekilde bir farkındalık sağladı. Bu farkındalık da onları daha değişik düşünmeye, daha yeni adımlar atmaya itti ve sürdürülebilirlik için yani gelecekte var olabilmek için bugüne kadar yaptıklarının ek adımlar atmaları gerektiğini gördüler. Bence tüm sektörler, tüm iş birimleri, tüm alanlar bundan ders aldı ve bunun olumlu sonuçlarını ileride de göreceğiz inşallah.

Toplumsal sürdürülebilirlik ve şirketlere faydaları

Cüneyt Toros: Bunun markaya ölçülebilir bir şey bu ama markaya katkısı nasıl oluyor, geri dönüşü? Tamam evet toplumsal bir faydayı ortaya koyuyor şirketler ama sonuçta bunlar şirket ve uzun vadede o markaya ne gibi katkıları oluyor, nasıl geri dönüş elde ediyorsunuz bundan? Siz çok uzun süre önce başladığınız için bunları şu anda görüyor olmanız lazım o yüzden soruyorum.

Hakan Süel: Şimdi demin aslında biraz giriş yaptım amaç odaklı bir şirket olma hedefi konusunda. Biz bu amaç odaklı bir şirketi bir masa düşünün, üç tane ayağa oturtmaya çalıştık. Birincisi toplumun dijitalleşmesi için çalışmaya devam etmek. İkincisi herkes için kapsayıcı olmak ve toplumda kimseyi geride bırakmadan çalışmak. Ve üçüncüsü de çevresel sürdürülebilirliğe yani gezegenimize odaklanarak korumak. Bunların üçü de çok önemli alanlar ve yani sürdürülebilirliğin bir çevre toplum ve gelecek nesiller açısından kritik öneme sahip olduğunu düşünüyoruz ve en önemlisi iş modelimizin göbeğine koyduk, kalbine koyduk ve iş yapma biçimimizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Çünkü biz işimizi geleceğe taşırken bireylerin kesintisiz iletişim ihtiyacını karşılıyoruz. İşletmeleri ve teknoloji ile yeniden şekillenen bir dünyayı hazırlıyoruz. Özellikle içinden geçtiğimiz pandemi döneminde de bu daha da önem kazandı. Toplumun yaşam kalitesini arttırmak, hayatı kolaylaştırmak, dijital ekonomi çağına tam entegrasyonla odaklanmak çok önemli. O yüzden markamızın kabuk değiştirdiği, amaç odaklı bir şirket olarak yeniden şekillenen ve Vodafone'un toplumumuzda sadece ürün ve hizmetleriyle değil, topluma pozitif dokunuşlarıyla bilinen ve hatırlanan bir algı yaratmasına yönelik çalışmalarımız ve hedeflerimiz var. Bunun da etkilerini görüyoruz ve görmeye devam edeceğimizi düşünüyoruz. Bunun için tüm bu anlattığım, faaliyetlerimizi toparladığımız sürdürülebildik raporumuz var. 2010 yılından beri bunu düzenli bir şekilde yayınlıyoruz, anlatıyoruz yaptıklarımızı. Paydaşlarımızın farkındalığı önemli o yüzden onların neler yaptığımızı bilmesi, bizim de paydaşlarımız olan etkinin hesaplaması ve analizine çok kafa görüyoruz. Bunun için farklı değerlendirme modelleri uyguluyoruz. İtibar çok önemli, yani nasıl sizin benim gibi bireyler için önemliyse şirketler için de itibar yönetimi önemli. Yani itibar bir cam top gibi Cüneyt Bey, yani yere düşürmemeniz gerekiyor. Yukarıda tutmanız gerekiyor, itibarı oluşturmak zor ama kayboldumu da yerine koymak daha da zor. O yüzden biz itibarlı bir marka, itibarlı bir şirket ve bu toplumun bir parçası olan ve bir amaca okunarak

faaliyetlerinde her noktada düşünen bir paydaş olarak kendimizi ve markamızı konumlandırmaya çalışıyoruz.

Cüneyt Toros: Evet, zaten herhalde Z kuşağı demeyeceğim ama herkesin algısında bu yeni gelen kuşak için bir marka seçiminde benim böyle bir tespitim var. Artık hizmetler aşağı yukarı birbirine benziyor, zaten teknoloji çok ilerledi. Ya biraz o eski terimleri love marka olmak herhalde biraz toplumsal faydanın öne çıkmasıyla artık daha fazla.

Hakan Süel: Bir örnek vereyim size bakın, yani görevim itibariyle herhalde çok sayıda iş mülakatı yapmış bir insanım. Ve ben her iş mülakatında sorduğum sorulardan biri neden buradasın, neden Vodafone ile çalışmak istiyorsun, sorusudur. Ve son 3-4 seneden beri aldığım ortak cevaplardan biri Vodafone'un sosyal sorumluluk çalışmalarını çok beğeniyorum oldu. Bu çok önemli. Yani genç bir arkadaş çalışacağı şirkete kadar verirken ürüne değil, hizmete değil, kârlılığa değil, gelire değil ama ilk cevap olarak siz bu ülkenin sosyal ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışıyorsunuz. Bu benim hoşuma gidiyor ve bu sizi diğer şirketlerden ayrıştırıyor. Ben o yüzden zamanımı, kariyerimi burada gerçekleştirmek istiyorum diyebiliyor. Bu aslında toplumdaki algı değişikliğinin, bilinç değişikliğinin farkındalığının bir sinyali.

Vodafone ve sürdürülebilirlik

Cüneyt Toros: Çok doğru. Bu aynı şekilde tüketicilerde de böyle oluyor. Bir markete gidiyorsunuz, yan yana markalar işte peynir, hepsi peynir yani sonuçta örneğin. Ama orada o markanın bir anda aklınıza neler yaptığı, işte toplumsal fayda adına neler yaptığı aklınıza girip onu tercih edebiliyorsunuz. Çünkü artık kâr marjları zaten aşağı yukarı belli bu noktada.

Şimdi çevresel etkiden bahsettiniz biraz önce, onunla ilgili de çalışmalar yaptığınızı söylediniz.

Yani işin sadece toplumsal fayda kısmında bu da çok önemli bir yerde sürdürülebilirlik açısından. İşte teknoloji merkezinde de güneş panelleri yerleştirmek gibi Vodafone'ın şeyleri var. Genelde sizin sektörünüzde çevresel etki pek birinci olarak konuşulan bir şey değil ama bu konuda da çalışmalarınız var değil mi?

Hakan Süel: Ya evet şimdi şöyle tabii bizim çok görünür bir teknolojimiz yok. Yani sizin hani bildiğiniz baz istasyonları vardır, cep telefonları vardır. Bir de hani santral binalarımız, veri merkezlerimiz vardır. Biraz daha hani havadaki frekans ve yerin altındaki transmisyon teknolojilerini kullandığımız için çok gözle görülmez. Ancak önemli miktarda tabii enerjiye ihtiyacımız gerekiyor, elektriğe ihtiyacımız var bu operasyonu yapmak için. O yüzden biz bunun bilincinde olarak hep doğada bıraktığımız ayak izini azaltmaya yani enerji tasarrufuna daha az enerji harcamaya ve doğada bıraktığımız ayak izini dengelemeye yani bu bıraktığımız ayak izini farklı bir şekilde azaltacak faaliyetlere odaklanıyoruz. Bunun için de üç temel konuya öncelik veriyoruz. Daha verimli şebeke ekipmanı tedarik etmek. Yani sizin evinizde de vardır herhalde 10 sene önceki klimayla bir sene önce aldığınız klimanın elektrik sarfiyatı farklı. Bu arabalarda bile böyle biliyorsunuz ondan sonra. Dolayısıyla daha düşük enerjiyle güç ve soğutma teknolojileri kullanıyoruz. Eski ekipmanları devreden çıkararak yeni teknolojilerle yapılmış ekipmanlarla enerji kullanımını azaltıyoruz. Ama belki bu dinleyenlerimize biraz daha aklında kalacağı bir konu yenilenebilir enerji üretimi. Yani bunun altını çizerek söylemek istiyorum çünkü bu Cüneyt Bey herhalde bir 10-20 sene en az gündemimizde kalacak. Yani şirketler enerji tedarikini yenilenebilir enerji kaynaklarından mı yoksa geleneksel enerji kaynaklarından mı yapıyorlar? Bu herkese sorulan çok önemli bir soru olacak. Biz gene bu konuyla ilgili önden adım atan bir şirketiz. Bilmeyenler için ufak bir tanım da yapayım isterseniz. Yenilenebilir enerji kaynakları deyince aslında 3 tane alan temel şey yapıyoruz. Güneş, rüzgar bir de hidroelektrik. Çünkü bunlardan elde ettiğimiz enerji bu teknolojiler enerji tedarik ederken doğaya zarar vermiyor. Ama işte kömür gibi, linyit gibi, doğalgaz gibi geleneksel teknolojilerin maalesef gezegenimize bir etkisi oluyor. Biz de uzun zamandan beri bu konuyla ilgili adımlar atıyoruz. Enerji tedarikimizi yenilenebilir enerji kaynaklarından almaya çalışıyoruz. Adana'da İstanbul'da merkezlerimizde güneş enerji santrali kurduk. Rüzgar enerjisinden faydalanıyoruz. Bir yandan da tedarikçilerimizi seçerken yenilenebilir enerji tedariğine öncelik veriyoruz. Ama en iddialı söylemek istediğim şey 2021 yılı sonunda da enerjimizin %100'ünün yenilelebilir enerji kaynaklarından almayı taahhüt ediyoruz. Çok önemli bir taahhüt. Bizi zorlayacak bir taahhüt. Ama ülkedeki dünyamızdaki karbon salınımının önüne geçmek ve dünya kaynaklarının daha iyi kullanılması ve korunması için bunun çok önemli olduğunu ve bu konuda adım atmak gerektiğini düşündüğümüz için biz önden kollarımızı sıvadık. Önümüzdeki yıllarda da farklı illerimizde, teknoloji merkezlerimizde bu karbon salınımının gezegenimizi korumak için atacağımız adımları izleyeceksiniz.

Sürdürülebilirlik ve Türkiye ekonomisi

Cüneyt Toros: Şimdi geleceğe geldik artık son soruma geçiyorum. Gerçekten çok güzel çalışmalar bunlar. Sürdürülebilirlik konusunda gelecek planlarınızı biraz girdiniz ama başka var mı, neler yapmayı planlıyorsunuz bir bunu soracağım. Bir de bu perspektiften baktığınız zaman Türkiye ekonomisine ve dünyaya baktığınız zaman olumlu musunuz? Yani bu sürdürülebilirliği hem çevresel hem toplumsal etki anlamında mevcut sistem gerçekten sürdürülebilir bir geleceği inşa edebilecek mi? Yani mevcut kurumsal sistemden bahsediyorum. Şirketlerimizin bakış açısı açısından.

Hakan Süel: Evet, ya şimdi şöyle Cüneyt Bey, eğer silkinme ve farkındalık hızlı bir şekilde gelişirse ben çok olumlu düşünüyorum. Yani sırf son bir senede şirketlerin yaşadıkları şartların değişmesinden dolayı attıkları hızlı ve verimli adımları gözlemleyen biri olarak

Eğer bir şirket, bir birey, bir ihtiyacın gerekliliğini benimsediği takdirde bizim ülkemizde bunun adımını atmak için çok yüksek bir cesaret olduğunu, değişime çok açık olduğumuzu ve bir yanda şirketlerin önceliklerine sürdürülebilirlik için revize edeceklerine benim inancım tam. Ancak tekrar söylüyorum, bu reçetede farkındalığın sağlanması ve ihtiyacın içselleştirilmesi çok önemli. Biz maalesef bunu yapmadan ikinci aşamaya geçtiğimiz için çok yol kaybettik geçmişte. Maalesef pandemi bunu hızlandırdı bu içselleştirme ve anlamayı ama ne kadar çabuk bunu yaparsak o kadar iyi olur. Eğer bu şart sağlanırsa bunun gerçekleşmesi konusunda çok iyimserim.

Cüneyt Toros: Hasan Bey çok teşekkür ediyorum, çok keyifli bir sohbetti benim için, yayınımıza katıldığınız için çok sağ olun.

Hakan Süel: Ben teşekkür ederim, sağ olun.

İlginizi Çekebilir

Yükleniyor...
Yükleniyor