Sürdürülebilirlik bir trend haline geldiğinden bu yana şirketler daha çevre dostu görünme çabalarını artırıyor. Birçok şirketin iş modellerini kalıcı olarak değiştirerek çevreye olumlu katkılar sağlamasına neden olsa da artan yasal yükümlülükler, paydaş baskısı gibi birçok sebep nedeniyle sürdürülebilirlik iletişimini kullanrak bundan haksız fayda şirketler de bulunuyor.
“Yeşil”, “çevre dostu”, “doğa dostu” ve “dünya dostu” gibi ifadeler, ürünlerin veya uygulamaların çevreye daha az zarar verdiği veya hiç zarar vermediği iddialarıyla sürdürülebilirlik iletişiminde karşımıza çıkmaktadır. Ancak, bu terimlerin hiçbiri ulusal veya uluslararası standartlar tarafından tanımlanmış değildir. Bu durum, bu tür ifadelerin tüketiciler ve işletmeler tarafından yoruma açık hale gelmesine ve suistimal edilmesine zemin hazırlamaktadır. Bu durumda “greenwashing” kavramının tanımına başvurmak başlangıç noktası olarak anlam kazanıyor.
Çevreye karşı sorumlu bir kamu imajı sunmak amacıyla bir kuruluş tarafından yayılan dezenformasyon, ya da asılsız veya kasıtlı olarak yanıltıcı olarak algılanan çevresel sorumlulukla ilgili kamusal imaj yaratma girişimi, günümüzde "yeşil aklama" (greenwashing) olarak adlandırılıyor.
Peki “greenwashing” nedir ve neden bir problem haline geliyor? Gelin, bu podcast’imizde bunu birlikte öğrenelim.